Translate

10 Kasım 2021 Çarşamba

Böbrek Anatomisi

 


Böbrek anatomisi, incelemesinden önce böbreklerin vücudumuzdaki yerine ve işlevine kısaca bir göz atalım. Böbrekler omurgalılarda bulunan boşaltım organlarıdır. Şekil olarak fasulyeyi andırırlar. Boyları 9 ile 13 cm civarındadır. Böbrekler başta üre olmak üzere vücudumuzdaki zararlı atıkları süzerek bu atıkları idrar yolu ile vücuttan atmaya yarar.

 Böbrekleri inceleyen bilimin adı nefrolojidir. Adını böbrek kelimesinin Yunancasından alır (nephros). Böbreklerin içindeki süzme birimlerine 'nefron' adı verilir. Toplamda iki böbreğimizde bir milyon nefron bulunur.


Böbreğin işlevi,

Metabolizma atık ürünleri olan üre, ürik asit, kreatinin, ilaç ve toksinlerin vücuttan atılımını sağlar. Vücudun sıvı ve elektrolit dengesini sağlar. Vücudun kan basıncı dengesini yapar ve alyuvar yapımını ayarlar.

Böbrekler yapım ve yıkım sonucunda oluşan bazı atık maddeleri özelliklede protein yapımı ve protein yıkımı sonucunda oluşan üre ve nükleik asitlerin yapım ve yıkımı sonucunda oluşan ürik asidi ve suyu vücuttan dışarıya atar. Böbreklerin çalışmama durumunda bu atıklar vücuttan atılamayacağı için hastalıklar oluşur. 

Böbrekler vücut dengesinin sağlanmasında önem taşır. Asit ve baz dengesinin sağlanması, kan sıvısının elektrolit derişimlerinin düzenlenmesi, kan basıncının ayarlanması, kan hacminin düzenlenmesi önemli işlevleri arasındadır.

Böbrekler bu görevlerini diğer bazı organlar ile (kalp, iç salgı bezleri, karaciğer gibi) birlikte gerçekleştirir. Böbrekler kandaki pH, proton, bikarbonatın derişimini ayarlayarak küçük bir aralıkta tutar ve bu işi akciğer ile birlikte eş güdümlü olarak gerçekleştirir. Kan sıvısının toplam derişimindeki değişiklikler hipotalamustaki derişim alıcıları tarafından algılanır.

 Hipotalamusun uzantısı olan hipofiz bezinin arka bölümü sıvısındaki derişimin artmasından dolayı vazopressin salgılar. Bu da böbreklerin toplama kanallarını etkileyerek suyun geri emilimini arttırır ve idrarın daha farklı oluşmasına neden olur. Böbrek hipofiz bezi ile eş güdümlü çalışarak kan sıvısının hacmini dengede tutar. Böbrekler alyuvar yapımını uyaran hormonu salgılar ve etkin durumda olmayan vitamin D yi etkin hale getirir.

Böbrekler süzülmemiş kanı karın bölgesi aorttan ayrılan sağ ve sol böbrek atar damarları yolu ile alırlar. Böbrekten dönen süzülmüş kan ise sağ ve sol böbrek toplar damarlar yolu ile alt ana toplar damara döner. Böbreğe giden kan kalbin pompaladığı kanın üçte birine ulaşmaktadır.

Böbreğin anatomisi:

Böbrekler, karın bölgesinin arka bölümünde yani karın zarının arka bölgesinde yer alırlar. Böbreklerin sağda olanı diyaframın hemen altında ve karaciğerin arkasında, soldaki ise diyaframın altında ve dalağın arkasında bulunur. Böbreklerin ikisinin de üstünde böbrek üstü bezleri bulunur. 

Sağda bulunan böbrek soldakine göre bulunduğu yerden dolayı 1 - 2 cm daha aşağıda yer alır. Karın zarı arkasında bulunan böbreklerin boyutları 9 ile 13 cm arasında değişir. Genel olarak sol böbrek sağ böbreğe göre biraz daha büyüktür. 

Onikinci göğüs omuru ile üçüncü bel omurlarının arasında bulunurlar. Böbreklerin üst bölümleri 11. ve 12. kaburgalar tarafından korunmaktadırlar. Böbrek üstü bezleri ile birlikte böbrekler yağ dokusuyla çevrelenir ve buna pararenal yağ denilir. Bu yapıdaki böbrek zarı renal fasiya olarakta bilinir ve bütünüyle sarılmış durumdadır.




BÖBREĞİN YAPISI NASILDIR?

Nurol Arık,Melda Dilek

Böbrekler, omurganın iki yanında bulunur ve şekli kuru fasulyeye benzer. Boyutları insanın vücut yapısına göre değişir.  Genellik uzunluğu 11-12cm, genişliği 5-7cm ve kalınlığı 2.5-3 cm’dir. Böbreklerin en dışta bulunan kısmına korteks, içte bulunan kısmına medulla adı verilir.

Böbrekte kanın süzülerek zararlı ve artık ürünlerin atılmasını sağlayan yapılar nefron adı verilen küçük birimlerdir. Bu birimlerden her bir böbrekte yaklaşık bir milyon tane bulunur. Böbreğe gelen kan ince bir damar ağından oluşan yapıdan (glomerül) geçer ve bu sırada kan içindeki atık maddeler uzaklaştırılarak idrar oluşur. Daha sonra tubül adı verilen kılcal idrar borucuklarına geçen idrar buradaki özel yapı sayesinde son şeklini vücudun ihtiyaçlarına göre alır.  Bu borucuk sistemi giderek büyüyen ve genişleyen diğer borucuk sistemlerine aktarılaran idrar böbrekten üreter (idrar borucuğu) adı verilen borudan idrar torbasına (mesane) ulaşır ve burada birikip belli bir miktara ulaştıktan sonra dış idrar yolundan (üretradan) dışarı atılır.

Böbrekler vücut ağırlığının % 0,5’ini oluşturmasına rağmen kalp ile vücuda pompalanan kanın % 20’si böbreğe gelir. Gelen bu kan temizlenerek vücudun su ve tuz dengesi sağlanır. Böbreklere günde yaklaşık 180 litre kan ulaşmakta ve temizlenmektedir.

BÖBREĞİN GÖREVLERİ NEDİR?

Böbrek oldukça önemli ve değişik işlevlere sahiptir. Bunların başlıcaları

Vücudun su dengesinin sağlanması
Vücudun tuz dengesinin sağlanması
Vücutta meydana gelen çeşitli zararlı-atık maddelerin uzaklaştırılması
İlaçlar, çeşitli zararlı maddeler ve onların vücutta yıkılması sonucu gelişen atık ürünlerin vücuttan atılması
Kan basıncının (tansiyon) kontrolü
Çeşitli hormonların salgılanması (kırmızı kan üreten eritropoetin, kemikler için D vitamini gibi)
Çeşitli hormonlar, proteinlerin yıkımı

SU DENGESİNİN SAĞLANMASINDA BÖBREKLERİN ÖNEMİ NEDİR?

Günlük sıvı alımı kişiye göre değişir ve gıdalar ve tüketilen sıvı miktarının hepsi toplam sıvı alımının miktarını oluşturur. Cildimizden, bağırsaklarımızdan ve akciğerlerimizden değişen miktarlarda ve farkına varmadığımız sıvı kaybı olmaktadır. Bunun dışında aldığımız sıvılardan fazla olan miktar vücutta belli bir su dengesi sağlanacak şekilde idrar yolu ile vücuttan uzaklaştırılır. Bu yüzden fazla su içtiğimizde idrar miktarımız artarken, az su içtiğimizde azalır. Çok fazla terlersek ve ishal olursak vücuttaki su kaybı arttığından, idrar azalır.

İdrar miktarı alınan ve kaybedilen sıvı miktarına göre değişir.  Genellikle günlük idrar miktarı 0.5-3litre arasında değişir. Eğer vücuttaki toplam su miktarı azalmışsa(ishal, kan kaybı, bulantı- kusma gibi) idrar miktarı azaltılıp, idrar yoğunluğu arttırılarak vücudun dengesi korunmaya çalışılır. Tam tersi, fazla sıvı alımında ise idrar miktarı arttırılarak ve yoğunluğu azaltılarak denge korunur.

İdrar miktarının 0.5 litrenin altında olmasına idrar miktarında azalma (oligüri), 3litrenin üzerinde olmasına idrar miktarında artma (poliüri) adı verilir.

İdrarın sadece miktarı değil, kalitesi de önemlidir. Böbrek hastalıklarında idrarın yoğunlaştırılmasında bozukluk olduğundan, idrar kalitesi düşer ve vücutta atılması gereken atık maddeler yeterince uzaklaştırılmaz. Böbrek yetmezliğinde, özellikle ileri dönemde böbrekler sıvı dengesini sağlamada yetersiz kalır ve günlük tüketilen sıvı yeterince atılamaz. Bu ise sıvı fazlalığına neden olur. Fazla sıvı bacaklarda şişlik, sıvının akciğerde bikrimi ile nefes darlığına neden olur. Vücutta sıvı birikimi sadece böbrek hastalıklarında değil, kalp pompasının zayıfladığı ve böbreğe yeterli kanın gelmediği kalp hastalıklarında da olabilir.

Tuz dengesi nasıl düzenlenir?

Sodyum (Na) veya toplumda bilinen adıyla tuz, kanda en fazla bulunan mineraldir. Kandaki miktarı 135-145mEq/l olup, bu miktarın altına düşmesine hiponatremi, üstüne çıkmasına hipernatremi adı verilir. Vücuttaki tuz dengesi su dengesi ile beraber düzenlenir. Tuz dengesinde böbrekler beyinde bulunan hipofiz bölgesi önemli görevler yaparlar. Hipofiz vücuttaki su yoğunluğunu belirleyerek, böbreğin su ve tuz atılımını etkiler.

Vücudun tuz miktarı su miktarıyla beraber değerlendirilir. Hiponatremi  her zaman vücuttaki tuzun azaldığı anlamına gelmez. Tersine serum tuz düzeyinin düşmesinin en önemli nedenlerinden birisi vücuttaki su miktarının artmasıdır.

Serum tuz miktarının düşük tespit edilmesine neden olan çok sayıda durum vardır. Bunlardan bazıları;

 Böbrekten tuz kaybına neden olan bazı böbrek hastalıkları,
İdrarda yoğunluğu fazla maddelerin olması (şekerler gibi),
Kusma, ishal, aşırı idrar söktürücü alımı gibi sıvı kayıpları,
Böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği, karaciğer yetmezliği.

Serum sodyum düzeyinin düşmesi halsizlik, uyku hali, bilinçte bozulma, bulantı, sara nöbeti gibi şikayetlere neden olur. Tedavi nedene göre değişir, vücutta fazla su varsa sıvı kısıtlanır ve idrar söktürücülerden yararlanılırken, sıvı kaybının olduğu durumlarda bu eksik tamamlanır. Böbrek hastalıklarında bazen diyaliz yapılması gerekir.

Hipernatremi hiponatremiden daha az görülür. Özellikle çocuk ve yaşlılarda sıktır. Çünkü bu yaşlardaki kişiler ihtiyaçları olan sıvıyı alamayabilirler. Hipernatremi; böbrekler veya bağırsaklardan aşırı su kaybı, şekersiz diyabet (diabetes insipidus) adı verilen ve idrarın yoğunlaştırılamadığı ve fazla miktarda suyun atıldığı durumda meydana gelebilir. Uyuklamadan koyma kadar değişen ciddi belirtilere neden olur. Tedavi nedene göre değişir, ancak hızlı düzeltmekten kaçınılır.

Potasyumun önemi nedir?

Potasyum özellikle hücre içinde daha çok bulunan bir mineraldir. Sinirlerin görevleri iletmesi, kas kasılması, hormonların salınımı gibi çok önemli görevleri vardır. Serum düzeyi 3.5-5.5mEq/l arasında değişir. Günlük besinlerle 40-120mEq alınır ve serum düzeyi korunacak şekilde böbreklerden atılır. Serum düzeyinin azalmasına hipopotasemi, artmasına hiperpotasemi adı verilir.

Hipopotasemi güçsüzlük, kabızlık, kalpte ritim bozukluğu ve uzun sürerse böbrekte bir takım yapısal değişikliklere neden olur. Vücuttaki potasyum azalması en sık ve mide bağırsak sisteminden (kusma, ishal gibi) veya böbreklerden (potasyum atılımına neden olan değişik böbrek hastalıkları) olan kayıplar sonucu gelişir. Özellikle idrar söktürücülerin kullanımında da potasyum düzeyi düşebilir. Tedavide kaybın nedeni saptanarak, eksik miktar hesaplanır ve yerine konur.

Hiperpotasemi tıbbi olarak hayatı tehdit edebilen hızlı tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Özellikle idrar miktarının azaldığı böbrek hastalarında aşırı potasyumlu gıdaların alımı, kas yıkımı, bazı hormonal bozukluklar ve bazı ilaçlar en önemli nedenidir. Serum potasyumunun artması halsizlik, kalpte ritim bozukluğu ve kalp durması gibi bulgulara neden olur. Özellikle idrar miktarının azaldığı veya idrarı olmayan diyaliz hastalarında besinlerle alınan potasyum vücuttan uzaklaştırılamaz. Bu nedenle hastaların fazla potasyum içeren gıdalardan kaçınmaları gerekir. Ciddi potasyum yükselmeleri ölüme neden olabileceğinden hemen tedavi edilmelidir. Tanı konulduğunda vücuttan potasyumu uzaklaştıracak, kalpteki etkisini geriye çevirecek tedaviler uygulanır ve bazen diyaliz yapmak gerebilir.

Kalsiyum dengesi nasıl sağlanır?

Vücutta kalsiyumun en önemli deposu kemiklerdir. Günlük alınan kalsiyum miktarı ortalama 800-1000 mg’dır. Diyetle alınan miktar kadar da idrar yoluyla kalsiyum uzaklaştırılır. Kalsiyumun vücutta önemli görevleri vardır: hücre zarının korunması, kas kasılması, hormon salgı bezlerini çalışması, kanın pıhtılaşması ve kemiklerin güçlenmesinde görev alır.

Kalsiyum dengesinin düzenlenmesi karmaşıktır. Kalsiyum dengesinde görev yapan organlar bağırsaklar, böbrekler, kemik ve paratiroid bezidir.  

Tiroid (boyunda yer alan bu bezin büyümesine guatr adı verilir) bezinde yer alan ve paratiroid bezi tarafından salgılanan parathormon kandaki kalsiyum düzeyinin dengede tutulmasında önemli görevlere sahiptir. Kan kalsiyum düzeyinin düşmesi parathormon salınımını arttırırken, kalsiyum düzeyin yükselmesi parathormon salınımını azaltır. Parathormon kalsiyum düzenleyici etkisini diğer organlar yoluyla yapar. Kanda parathormon düzeyinin artması kemiklerden kalsiyum salınmasına, bağırsaktan kalsiyum ve fosfor emiliminin artmasına böbrekten ise kalsiyumun geri emilerek kana geçmesine ve fosforun idrarla atılımının artmasına neden olur.

Kalsiyum dengesinde D vitaminin önemli görevleri vardır. Ciltte güneş ışınları yardımıyla üretilmeye başlanan D vitamini böbreklerde aktif, yani vücutta çalışabilir haline dönüşür. D vitamini kemiğin güçlenmesinde görev yapar. D vitamini etkisiyle bağırsaklardan ve böbreklerden kalsiyum ve fosforun emilimi artar ve kan düzeyleri yükselir.

Kalsiyum düzeyinin yükselmesi (hiperkalsemi) değişik nedenlerle oluşabilir. Sık görülen bazı sebepler; paratiroid bezlerin aşırı çalışması, D vitamini fazlalığı, A vitamini fazlalığı, bazı hormonal hastalıklar ve bazı kanserlerdir.

Kalsiyum düzeyinin düşmesi ise (hipokalsemi) D vitamin eksikliği, beslenme bozukluğu, paratiroid bezin az çalışması durumlarında görülebilir.

Serum kalsiyumunun yaklaşık yarısı vücutta albümin adını verdiğimiz proteine bağlı olarak taşınır. Bu yüzden serum albümin düzeyi düşük hastalarda serum kalsiyum düzeyi aslında olduğundan daha düşük gibi ölçülür.

Fosfor dengesi nasıl düzenlenir?

Diyetle günde  800-1400mg fosfor alınır ve alına bu fosforun %80’i ince bağırsaktan emilir. Serum düzeyinin başlıca düzenleyicisi; atılım yeri olan böbreklerdir. Bu nedenle böbrek yetmezliğinde serum fosfor düzeyi artar (hiperfosfatemi). Bunun dışında D vitamini fazlalığı, kanser hücrelerinin ilaç tedavisiyle yıkılması, kas hücrelerinin aşırı yıkılması gibi durumlarda da görülebilir. Serum düzeyinde azalma (hipofosfatemi) D vitamini eksikliği, parathormonun fazla salgılanması, beslenme bozukluğu gibi durumlarda görülür.

Asit baz dengesi nasıl sağlanır?

Asit-baz dengesinde böbrekler önemli görev yaparlar. Vücutta asit oluşumu ve atılımı bir dengede olup, bu denge yaşamsal öneme sahiptir. Vücutta normalde işleyen yapım ve yıkım olayları sırasında her gün belirli miktarda asit meydana gelir. Bu oluşan asit böbrekler tarafından uzaklaştırılır ve dengelenir. Bunun için böbreklerde baz yapısında olan ve oluşan asidi zararsız hale getiren bikarbonat geri emilerek bu asit dengelenir ve asit yapıdaki hidrojen iyonları amonyum şeklinde vücuttan uzaklaştırılır.  Asit baz dengesinde akciğerler de görev yapmaktadır.

Vücuttaki asit oranının artmasına asidoz adı verilir. Asit oranının azalmasına ise alkaloz adı verilir. Asidoz ve alkaloz değişik durumlarda gelişebilir. Asidoz kronik böbrek hastalığı, bağırsaklardan asit kaybı, şeker koması gibi durumlarda görülebilir. Yine akciğerin iyi hava değişimi yapamadığı durumlarda da asidoz görülebilir.

Artık Ürünlerin Atılımı:

Böbrekler ayrıca protein, kas yıkımı gibi olaylar sonucunda meydana gelen atıklar ve vücuda dışardan alınan ilaç ve çeşitli maddeler ve onların yıkılmasıyla meydana gelen ürünlerin de atılımından sorumludur. Böbrek yetmezliğinde bu atılması gereken maddelerin vücutta birikmesi zaman içinde pek çok organın çalışmasını etkiler. Böbrek yetmezliğinde vücutta biriken 100den fazla madde olduğu belirlenmiştir. Bu maddeler kalp, damarlar ve savunma hücrelerinin çalışması üzerinde  olumsuz etkilere sahiptir. Biriken bu maddelerin hepsi diyalizle uzaklaştırılamamaktadır. Böbrek yetmezliği

Kan Basıncı Kontrolü:

Kan basıncı, kalpten pompalanan kana damarlardaki direnç sonucu meydana gelir. Kan basıncının düzenlenmesinde başta böbrek olmak üzere; kalp, hormonal sistem, damarlar  görev alır. Kalbin kasılması sırasında gelişen basınç sistolik (büyük tansiyon), gevşemesi sırasında ölçülen basınç diyastolik (küçük tansiyon) olarak adlandırılır. Böbrekler kan basıncının düştüğü durumlarda (kan veya sıvı kaybı gibi), bunu algılayarak salgıladıkları bazı hormonların da etkisiyle su ve tuz tutarak dengeyi yeniden sağlamaya çalışırlar.

Hormon Sistemindeki Etkileri:

Böbrekler kırmızı kan hücrelerinin kemik iliğinde yapımını arttıran eritropoetin salgılarlar.

Yapımı ciltte güneş ışınları yardımıyla başlanan D vitamini daha sonra sırasıyla karaciğer ve böbreğe giderek vücutta işlev görebilecek son haline gelir.

Ayrıca böbrekler kan basıncının kontrolünde görev alan hormon yapısında renin adı verilen maddeyi de salgılar.

Böbrekler bazı hormonları parçalar ve bazı proteinlerin vücuttan atılmasını sağlar.  Bu nedenle böbreklerin az çalıştığı durumlarda hormon düzeylerinde ve protein düzeylerinde değişiklik olur.

Böbrek Hastalıklarındaki Belirtiler Nelerdir?

Böbrek hastalıkları değişik şekillerde görülebilir. Genellikle çok belirgin bir rahatsızlığa neden olmazlar ve tesadüfen veya hastalık ilerledikten sonra bulgu verirler. Burada sık karşılaşılan şikayetleri ve bunların ne anlama gelebileceğini gözden geçirmeye çalışacağız:

İdrar yaparken yanma (dizüri): Özellikle idrar yolu iltihaplanmalarında görülür. İdrar yolu iltihaplanması eğer idrar torbasında ise alt idrar yolu iltihaplanması, böbreklerde ise üst idrar yolları iltihaplanması olarak adlandırılır. İdrarda yanma dışında idrar torbasının olduğu bölgede ağrı ateş, kanlı idrar, böbreklerde ağrıya neden olabilir. Kadınlarda idrar yolu kısa olduğundan daha sık idrar yolu enfeksiyonu görülür. Sık idrara çıkma idrar yolu iltihaplanmasının bir bulgusu olabileceği gibi özellikle ileri yaşlardaki erkeklerde prostat bezinin büyümesi sonucu da oluşabilir.

Gece idrara çıkma: Günlük idrar miktarı 500-3000ml olup, alınan sıvı miktarına göre değişir. Yani sıvı alımı arttıkça idrar da artarken, azaldıkça idrar da azalır. Yatmadan önce sıvı tüketmeyen kişiler gece idrara kalkmazlar. Gece idrara çıkma önemli bir bulgudur ve idrarın yeterince yoğunlaştırılamadığının bir göstergesidir. Gece idrara çıkmaya başlanması böbreklerde bir sorun olduğunun göstergesi olabileceğinden böyle bir durumun varlığında doktora başvurmak yararlı olacaktır.

İdrar görünümü-rengi: İdrarın görünümü genellikle fazla ipucu vermez. Fazla sıvı alındığı ve dolayısıyla fazla idrar çıkarıldığında idrar yoğunluğu azalır ve rengi açıktır. Az sıvı alındığında idrar yoğunluğu artarak, idrar rengi koyulaşır.

İdrarda kan bulunması durumunda idrar kırmızı renk alır ve böyle bir durumun varlığında zaman kaybetmeksizin doktora başvurulmalıdır. İdrardan kan gelmesi taş, idrar yolu iltihabı, yaralanma, tümör, böbrek kistleri, damarsal hastalıkları ve mikrobik olmayan iltihabi hastalıkları gibi çok değişik nedenler sonucunda oluşabilir.

Vücutta şişlik: Böbrek hastalarında, böbrekten protein kaybının olduğu durumlarda veya vücutta fazla su birikimi(idrar miktarının azaldığı ileri dönemdeki böbrek yetmezliğinde olduğu gibi) durumunda vücutta şişlik, tıbbi adıyla ödem görülebilir. Ödem başlangıçta özellikle göz çevresinde belirgindir ve yar çekimine uygun olarak, yatılan tarafta veya ayakta gezildiğinde bacaklar üzerinde daha belirgin olur. Ancak ödem sadece böbrek hastalıklarına özgül bir şikayet değildir. Kalp hastalıklarında, toplar damar yetersizliğinde (varislerde olduğu gibi), karaciğer hastalıklarında ve diğer başka nedenlerle de görülebilir.

Böğür ağrısı: Özellikle idrar yollarındaki taş, iltihaplanma gibi durumlarda daha sık görülür. Ancak çoğu böbrek hastalığı ağrıya neden olmaz.

Hipertansiyon: Kan basıncının büyük tansiyon için 140mmHg ve küçük tansiyon için 90mmHg ve üzerinde olmasına hipertansiyon adı verilir. Hipertansiyon kontrol altına alınmadığı zaman kendisi böbrek hastalığına yol açabilirken, böbrek yetmezliği olan hastaların önemli bir kısmında da hipertansiyon görülür.

Bu şikayetlerin süresi ve seyri, yapılacak laboratuar testleri ve muayene böbrek hastalığının tanısına yardımcı olacaktır.  Böbrek yetemezliği de uzun dönemde genellikle diğer etkileri dolayısıyla şikayete yol açar: Örneğin kan yapımı azalması sonucu gelişen kansızlığa bağlı halsizlik, kalp çarpıntısı ve nefes darlığı, vücutta sıvı fazlalığı sonucu şişlik veya nefes darlığı veya iştahsızlık, kilo kaybı gibi şikayetler ancak böbreğin çalışmasının ileri derecede bozulduğu hastalarda görülür.

BÖBREKLERİ DEĞERLENDİRMEDE KULLANILAN TESTLER NELERDİR?

Bu böbrekleri değerlendirmede pek çok test kullanılabilir. Bu testler hastanın yakınmaları ve muayene bulgularına göre basitinden başlanarak ilgili hekimce istenir. Böbrekleri değerlendirmek için en sık kullanılan yöntemler

İdrar tetkiki
Böbreğin süzme işlevlerinin değerlendirilmesi
Böbrek biyopsisi
Radyolojik yöntemler(ultrasound, intravenöz piyelografi, tomografi, anjiografi, manyetik rezonans, doppler gibi)
Nükleer tıp yöntemleri(sintigrafi)

İDRAR TETKİKİNDEN HANGİ BİLGİLER ELDE EDİLİR?

İdrar dansitesi, benzer hacimdeki idrar ve distile suyun oranı olup, 1001-1030 civarındadır. İdrarda glukoz(şeker), protein gibi maddelerin bulunması dansiteyi arttırır.

Bu ölçüm böbreğin idrar yapımı sırasında idrarı yoğunlaştırabilme ya da su miktarını arttırabilme (dilüe) etme özelliğini gösterir. Ancak dansite değerlendirilirken kişinin vücudundaki su dengesiyle beraber değerlendirilir. Sıvı kaybı olan bir kişide idrar dansitesi düşük ise bu böbreğin iyi çalışmadığının göstergesidir.

İdrarın asit yoğunluğu(pH) 4.5-8.0 arasında değişir.

İdrarın mikroskopla incelenmesi ile önemli ipuçları elde edinilebilir.

İdrarda kırmızı kan hücrelerinin (eritrosit)  görülmesine hematüri adı verilir. Hematüri görülme sıklığı yaşla beraber artar. İdrarda kan görülmesi idrar yollarındaki taş, enfeksiyon, tümör gibi nedenlere bağlı olabilir. Bunun dışında bazı böbrek hastalıklarında da idrarda kan görülebilir.

İdrarda beyaz kan hücreleri(lökosit) görülmesine piüri adı verilir. İdrar yolu enfeksiyonları ve alerjik iltahabi durumlarda (alerjik intertisyel nefrit) idrarda beyaz kan hücresi görülebilir.

Bunun dışında özellikle böbrek taşı olan hastalarda taşın içinde bulunan maddelerin özelliğine göre şekli değişen kristaller bulunabilir.

Protein; normalde 24 saatlik idrarda protein miktarı 150mg’ın altındadır. İdrarda protein çıkması çok değişik nedenlere bağlı olabilir: Glomerül hastalıkları, ayakta durmaya bağlı, ateş, fazla egzersiz gibi durumlar idrarda protein çıkmasına neden olabilir. İdrardaki protein miktarını belirlemek için 24 saat idrar toplanabileceği gibi, tek seferlik idrardaki protein /kreatinin oranına da bakılabilir. Bu oran normalde 0.2den küçük olmalıdır. Bu oranın 3.5tan fazla olmasına nefrotik sendrom olarak adlandırılır.

İdrar kültürü ise böbrek iltihabına yol açan mikrobun cinsinin belirlenerek, onu daha fazla etkileyen ilacın verilmesine yardımcı olur.

BÖBREĞİN SÜZME İŞLEMİNİ NE ORANDA YAPTIĞI NASIL BELİRLENİR?

Protein yıkımı sonucu meydana gelen üre, günlük protein alımından etkilenir. Ayrıca böbrekten geri emilim oranı oldukça değişkendir. Vücuttaki su miktarının azalması, fazla miktarda protein alınması, çeşitli ilaçlar, mide kanması üre düzeyini yükseltirken, karaciğer hastalıklarında üre düzeyi düşer. Böbreğin süzme işlevini değerlendirmek için iyi bir gösterge değildir.

Böbrek işlevlerini değerlendirmek için günlük poliklinik muayenelerinde en sık serum kreatininden yararlanılır. Kreatinin kas yıkımı sonucu meydana gelir ve üretim miktarı kişinin kas kitlesine bağlıdır. Kreatinin düzeyi üreye göre daha az değişkenlik gösterir. Kadınlarda ve kas kitlesinin azaldığı durumlarda kreatinin üretimi daha azdır. Diyetteki etlerle alınan kreatin %30’a ulaşan oranlarda kreatinin kaynağı olabilir. Kreatinin üst düzeyi laboratuarda ölçüm yapılan tekniğe bağlı değişmekle beraber, genellikle kullanılan teknikte 1.2-1.4mg/dldir.

Klirens birim zamanda plazmadan temizlenen madde miktarıdır. Böbreğin süzme oranı glomerüler filtrasyon değeriyle (GFD) ölçülür. GFD’i değerlendirmek için pratik olması ve doğru ölçüm yapmayı sağlayabildiğinden sıklıkla kreatinin klirensinden yararlanılır. Bunun için 24 saat idrar toplanarak buradaki ve kandaki kreatinin düzeyleri ölçülür ve oranlanarak böbreklerin süzme işlevi değerlendirilir.  

Bu yöntemde 24 saatlik idrar toplanması gerektiğinden daha basit olarak serum kreatininden belirli formüllerle de kreatinin klirensini hesaplamak mümkündür. (bu amaçla ek1 ve2 de hazırlanan tablodan yaşınız ve cinsiyetinize göre böbreğinizin yaklaşık ne kadar süzme yaptığını öğrenebilirsiniz)

Normalde glomerüler filtrasyon oranı 30 yaşından sonra azalmaya başlamakla beraber böbrekleri normal çalışan kişilerde 90ml/dakikanın üzerindedir. Böbreğin bu işlevini ne kadar yaptığına bakılarak kronik böbrek hastalarının, hastalığı derecelendirilir. Hastaların izlemi ve tedavisinde önemli olan bu evrelemede evre arttıkça böbreğin süzme işlevi azalır:

Böbrek hastalığının sınıflanması:

Evre

Tanımlama

GFR(ml/dakika)

Davranış

Artmış risk

(kronik böbrek hastalığı risk faktörleri)

Hastalık gelişimini engellemek için önlemler alınır

Normal veya artmış GFO ile böbrek hasarı

Birlikte bulunan durumların tanı ve tedavisi, ilerlemeyi yavaşlatmak için önlemler

Hafif azalmış GFO

İlerleme değerlendirilir

Orta derecede azalmış GFO

Hastalığın sonucunda gelişen durumlar değerlendirilip tedavi edilir


Oldukça azalmış GFO


Diyaliz tedavisine hazırlık


Böbrek yetmezliği


Diyaliz veya böbrek nakli

Böbreğin süzme işlevi bozuldukça bir takım belirtiler çıkar ve bu oran 10-15 ml/dak’nın altına indiğinde, bu işlevlerin bir kısmını sağlamak için yerine koyma tedavileri (diyaliz, böbrek nakli) gerekir.

Glomerüler filtrasyon değeri ve böbreklerin toplam iş yapma gücünü değerlendirmede nükleer tıp yöntemleri(sintigrafi) de kullanılabilir.

Radyolojik görüntüleme tetkikleri nelerdir ve hangi durumlarda kullanılırlar?

İntravenöz piyelografi(İVP): günümüzde daha az kullanılıyor olmasına rağmen hematüri (idrada kan bulunması), nörojen mesane (idrar kesinin sinirlerindeki bozukluk nedeniyle boşalmasında sorun olması) ve doğumsal bozuklukların değerlendirilmesinde oldukça yararlıdır. Damardan verilen ilacın böbreklerden süzülmesiyle idrar yolları ve mesane görüntülenir.

Ultrasound: Ses dalgalarından yararlanarak yapılan ultrasonografi böbreklerin büyüklüğü, yapısı, kistik hastalıkları, ve kısmen de mesane hakkında bilgi edinmemizi sağlar. Ultrason idrar yollarındaki tıkanıklığı gösterir. Ayrıca böbreğin damar yapısını da değerlendirmek mümkündür.

Tomografi: Böbrek ve çevresindeki yapıları gösterir. Böbrek taşları, travma, enfeksiyonlar, kitleler, böbrek kanseri, böbrek üstü bezi, mesane, prostat tümörlerinin değerlendirilmesine yardımcı olur. Günümüzde tomografi aletlerin gelişimi ile tomografi- anjiografi ile damarsal yapı ayrıntılı görülebileceği gibi, anatomik yapı da daha iyi değerlendirilebilir hale gelmiştir.

Manyetik rezonans görüntüleme: MR normal ve hastalıklı dokuyu ayırması, anatomik detayları görmeyi sağlaması nedeniyle avantajları olan bir yöntemdir. Yine bu yöntemle elde edilen anjiografi görüntülerle atar ve toplar damarlar değerlendirilir. Pıhtı, damar içindeki daralmayı gösterebilir. Bunun dışında anatomik yapı hakkında bilgi verir.

Böbrek anjiografisi: Günümüzde daha az başvurulan bu yöntemde atar ve toplar damarlar değerlendirilir. Yine anjiyografi sırasında böbrek damarlarında darlık saptanırsa buraya müdahale etmek de (balon veya stent takılması) mümkündür.

BÖBREKTEN PARÇA ALMA(BİYOPSİ) NASIL VE HANGİ DURUMLARDA YAPILIR?


Böbrek biyopsisi: İdrarda protein kaçağı, kan olması, uzun süren akut böbrek yetmezliği, tüm vücudu etkileyen bazı hastalıklarda böbreğin etkilenme oranını belirlemede böbrek biyopsisi yapılabilir.  Günümüzde biyopsi ultrasonografi ile böbrek görülerek yapılmaktadır. Biyopsi iğnesi ile alınan parça patolog tarafından incelenerek böbrek hastalığının nedeni araştırılır. Biyopsi sonrası hafif ağrı, idrarda kan görülebilir. Tek böbreği olan kişilerde biyopsi ameliyathane koşullarında görerek alınır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder




İDEAL KİLO HESABI BULMAK İÇİN İLGİLİ KISIMLARI DOLDURUNUZ



Boyunuz   cm




     
Kilonuz   kg İdeal Kilonuz   kg
Yaşınız      
Cinsiyetiniz Fark   kg