Böbrek anatomisi, incelemesinden önce böbreklerin vücudumuzdaki yerine ve işlevine kısaca bir göz atalım. Böbrekler omurgalılarda bulunan boşaltım organlarıdır. Şekil olarak fasulyeyi andırırlar. Boyları 9 ile 13 cm civarındadır. Böbrekler başta üre olmak üzere vücudumuzdaki zararlı atıkları süzerek bu atıkları idrar yolu ile vücuttan atmaya yarar.
Böbrekleri inceleyen bilimin adı nefrolojidir. Adını böbrek kelimesinin Yunancasından alır (nephros). Böbreklerin içindeki süzme birimlerine 'nefron' adı verilir. Toplamda iki böbreğimizde bir milyon nefron bulunur.
Böbreğin işlevi,
Metabolizma atık ürünleri olan üre, ürik asit, kreatinin, ilaç ve
toksinlerin vücuttan atılımını sağlar. Vücudun sıvı ve elektrolit dengesini
sağlar. Vücudun kan basıncı dengesini yapar ve alyuvar yapımını
ayarlar.
Böbrekler yapım ve yıkım sonucunda oluşan bazı atık maddeleri özelliklede
protein yapımı ve protein yıkımı sonucunda oluşan üre ve nükleik asitlerin
yapım ve yıkımı sonucunda oluşan ürik asidi ve suyu vücuttan dışarıya atar.
Böbreklerin çalışmama durumunda bu atıklar vücuttan atılamayacağı için
hastalıklar oluşur.
Böbrekler vücut dengesinin sağlanmasında önem taşır. Asit ve baz dengesinin
sağlanması, kan sıvısının elektrolit derişimlerinin düzenlenmesi, kan
basıncının ayarlanması, kan hacminin düzenlenmesi önemli işlevleri
arasındadır.
Böbrekler bu görevlerini diğer bazı organlar ile (kalp, iç salgı bezleri,
karaciğer gibi) birlikte gerçekleştirir. Böbrekler kandaki pH, proton,
bikarbonatın derişimini ayarlayarak küçük bir aralıkta tutar ve bu işi
akciğer ile birlikte eş güdümlü olarak gerçekleştirir. Kan sıvısının toplam
derişimindeki değişiklikler hipotalamustaki derişim alıcıları tarafından
algılanır.
Hipotalamusun uzantısı olan hipofiz bezinin arka bölümü sıvısındaki
derişimin artmasından dolayı vazopressin salgılar. Bu da böbreklerin toplama
kanallarını etkileyerek suyun geri emilimini arttırır ve idrarın daha farklı
oluşmasına neden olur. Böbrek hipofiz bezi ile eş güdümlü çalışarak kan
sıvısının hacmini dengede tutar. Böbrekler alyuvar yapımını uyaran hormonu
salgılar ve etkin durumda olmayan vitamin D yi etkin hale getirir.
Böbrekler süzülmemiş kanı karın bölgesi aorttan ayrılan sağ ve sol böbrek
atar damarları yolu ile alırlar. Böbrekten dönen süzülmüş kan ise sağ ve sol
böbrek toplar damarlar yolu ile alt ana toplar damara döner. Böbreğe giden
kan kalbin pompaladığı kanın üçte birine ulaşmaktadır.
Böbreğin anatomisi:
Böbrekler, karın bölgesinin arka bölümünde yani karın zarının arka
bölgesinde yer alırlar. Böbreklerin sağda olanı diyaframın hemen altında ve
karaciğerin arkasında, soldaki ise diyaframın altında ve dalağın arkasında
bulunur. Böbreklerin ikisinin de üstünde böbrek üstü bezleri
bulunur.
Sağda bulunan böbrek soldakine göre bulunduğu yerden dolayı 1 - 2 cm daha
aşağıda yer alır. Karın zarı arkasında bulunan böbreklerin boyutları 9 ile
13 cm arasında değişir. Genel olarak sol böbrek sağ böbreğe göre biraz daha
büyüktür.
Onikinci göğüs omuru ile üçüncü bel omurlarının arasında bulunurlar.
Böbreklerin üst bölümleri 11. ve 12. kaburgalar tarafından korunmaktadırlar.
Böbrek üstü bezleri ile birlikte böbrekler yağ dokusuyla çevrelenir ve buna
pararenal yağ denilir. Bu yapıdaki böbrek zarı renal fasiya olarakta bilinir
ve bütünüyle sarılmış durumdadır.
BÖBREĞİN YAPISI NASILDIR?
Nurol Arık,Melda Dilek
Böbrekler, omurganın iki yanında bulunur ve şekli kuru fasulyeye
benzer. Boyutları insanın vücut yapısına göre değişir. Genellik
uzunluğu 11-12cm, genişliği 5-7cm ve kalınlığı 2.5-3 cm’dir. Böbreklerin
en dışta bulunan kısmına korteks, içte bulunan kısmına medulla adı
verilir.
Böbrekte kanın süzülerek zararlı ve artık ürünlerin atılmasını sağlayan
yapılar nefron adı verilen küçük birimlerdir. Bu birimlerden her bir
böbrekte yaklaşık bir milyon tane bulunur. Böbreğe gelen kan ince bir
damar ağından oluşan yapıdan (glomerül) geçer ve bu sırada kan içindeki
atık maddeler uzaklaştırılarak idrar oluşur. Daha sonra tubül adı
verilen kılcal idrar borucuklarına geçen idrar buradaki özel yapı
sayesinde son şeklini vücudun ihtiyaçlarına göre alır. Bu borucuk
sistemi giderek büyüyen ve genişleyen diğer borucuk sistemlerine
aktarılaran idrar böbrekten üreter (idrar borucuğu) adı verilen borudan
idrar torbasına (mesane) ulaşır ve burada birikip belli bir miktara
ulaştıktan sonra dış idrar yolundan (üretradan) dışarı atılır.
Böbrekler vücut ağırlığının % 0,5’ini oluşturmasına rağmen kalp ile
vücuda pompalanan kanın % 20’si böbreğe gelir. Gelen bu kan temizlenerek
vücudun su ve tuz dengesi sağlanır. Böbreklere günde yaklaşık 180 litre
kan ulaşmakta ve temizlenmektedir.
BÖBREĞİN GÖREVLERİ NEDİR?
Böbrek oldukça önemli ve değişik işlevlere sahiptir. Bunların
başlıcaları
Vücudun su dengesinin sağlanması
Vücudun tuz dengesinin sağlanması
Vücutta meydana gelen çeşitli zararlı-atık maddelerin
uzaklaştırılması
İlaçlar, çeşitli zararlı maddeler ve onların vücutta yıkılması sonucu
gelişen atık ürünlerin vücuttan atılması
Kan basıncının (tansiyon) kontrolü
Çeşitli hormonların salgılanması (kırmızı kan üreten eritropoetin,
kemikler için D vitamini gibi)
Çeşitli hormonlar, proteinlerin yıkımı
SU DENGESİNİN SAĞLANMASINDA BÖBREKLERİN ÖNEMİ NEDİR?
Günlük sıvı alımı kişiye göre değişir ve gıdalar ve tüketilen sıvı
miktarının hepsi toplam sıvı alımının miktarını oluşturur. Cildimizden,
bağırsaklarımızdan ve akciğerlerimizden değişen miktarlarda ve farkına
varmadığımız sıvı kaybı olmaktadır. Bunun dışında aldığımız sıvılardan
fazla olan miktar vücutta belli bir su dengesi sağlanacak şekilde idrar
yolu ile vücuttan uzaklaştırılır. Bu yüzden fazla su içtiğimizde idrar
miktarımız artarken, az su içtiğimizde azalır. Çok fazla terlersek ve
ishal olursak vücuttaki su kaybı arttığından, idrar azalır.
İdrar miktarı alınan ve kaybedilen sıvı miktarına göre değişir.
Genellikle günlük idrar miktarı 0.5-3litre arasında değişir. Eğer
vücuttaki toplam su miktarı azalmışsa(ishal, kan kaybı, bulantı- kusma
gibi) idrar miktarı azaltılıp, idrar yoğunluğu arttırılarak vücudun
dengesi korunmaya çalışılır. Tam tersi, fazla sıvı alımında ise idrar
miktarı arttırılarak ve yoğunluğu azaltılarak denge korunur.
İdrar miktarının 0.5 litrenin altında olmasına idrar miktarında azalma
(oligüri), 3litrenin üzerinde olmasına idrar miktarında artma (poliüri)
adı verilir.
İdrarın sadece miktarı değil, kalitesi de önemlidir. Böbrek
hastalıklarında idrarın yoğunlaştırılmasında bozukluk olduğundan, idrar
kalitesi düşer ve vücutta atılması gereken atık maddeler yeterince
uzaklaştırılmaz. Böbrek yetmezliğinde, özellikle ileri dönemde böbrekler
sıvı dengesini sağlamada yetersiz kalır ve günlük tüketilen sıvı
yeterince atılamaz. Bu ise sıvı fazlalığına neden olur. Fazla sıvı
bacaklarda şişlik, sıvının akciğerde bikrimi ile nefes darlığına neden
olur. Vücutta sıvı birikimi sadece böbrek hastalıklarında değil, kalp
pompasının zayıfladığı ve böbreğe yeterli kanın gelmediği kalp
hastalıklarında da olabilir.
Tuz dengesi nasıl düzenlenir?
Sodyum (Na) veya toplumda bilinen adıyla tuz, kanda en fazla bulunan
mineraldir. Kandaki miktarı 135-145mEq/l olup, bu miktarın altına
düşmesine hiponatremi, üstüne çıkmasına hipernatremi adı verilir.
Vücuttaki tuz dengesi su dengesi ile beraber düzenlenir. Tuz dengesinde
böbrekler beyinde bulunan hipofiz bölgesi önemli görevler yaparlar.
Hipofiz vücuttaki su yoğunluğunu belirleyerek, böbreğin su ve tuz
atılımını etkiler.
Vücudun tuz miktarı su miktarıyla beraber değerlendirilir.
Hiponatremi her zaman vücuttaki tuzun azaldığı anlamına gelmez.
Tersine serum tuz düzeyinin düşmesinin en önemli nedenlerinden birisi
vücuttaki su miktarının artmasıdır.
Serum tuz miktarının düşük tespit edilmesine neden olan çok sayıda
durum vardır. Bunlardan bazıları;
Böbrekten tuz kaybına neden olan bazı böbrek hastalıkları,
İdrarda yoğunluğu fazla maddelerin olması (şekerler gibi),
Kusma, ishal, aşırı idrar söktürücü alımı gibi sıvı kayıpları,
Böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği, karaciğer yetmezliği.
Serum sodyum düzeyinin düşmesi halsizlik, uyku hali, bilinçte bozulma,
bulantı, sara nöbeti gibi şikayetlere neden olur. Tedavi nedene göre
değişir, vücutta fazla su varsa sıvı kısıtlanır ve idrar söktürücülerden
yararlanılırken, sıvı kaybının olduğu durumlarda bu eksik tamamlanır.
Böbrek hastalıklarında bazen diyaliz yapılması gerekir.
Hipernatremi hiponatremiden daha az görülür. Özellikle çocuk ve
yaşlılarda sıktır. Çünkü bu yaşlardaki kişiler ihtiyaçları olan sıvıyı
alamayabilirler. Hipernatremi; böbrekler veya bağırsaklardan aşırı su
kaybı, şekersiz diyabet (diabetes insipidus) adı verilen ve idrarın
yoğunlaştırılamadığı ve fazla miktarda suyun atıldığı durumda meydana
gelebilir. Uyuklamadan koyma kadar değişen ciddi belirtilere neden olur.
Tedavi nedene göre değişir, ancak hızlı düzeltmekten kaçınılır.
Potasyumun önemi nedir?
Potasyum özellikle hücre içinde daha çok bulunan bir mineraldir.
Sinirlerin görevleri iletmesi, kas kasılması, hormonların salınımı gibi
çok önemli görevleri vardır. Serum düzeyi 3.5-5.5mEq/l arasında değişir.
Günlük besinlerle 40-120mEq alınır ve serum düzeyi korunacak şekilde
böbreklerden atılır. Serum düzeyinin azalmasına hipopotasemi, artmasına
hiperpotasemi adı verilir.
Hipopotasemi güçsüzlük, kabızlık, kalpte ritim bozukluğu ve uzun
sürerse böbrekte bir takım yapısal değişikliklere neden olur. Vücuttaki
potasyum azalması en sık ve mide bağırsak sisteminden (kusma, ishal
gibi) veya böbreklerden (potasyum atılımına neden olan değişik böbrek
hastalıkları) olan kayıplar sonucu gelişir. Özellikle idrar
söktürücülerin kullanımında da potasyum düzeyi düşebilir. Tedavide
kaybın nedeni saptanarak, eksik miktar hesaplanır ve yerine konur.
Hiperpotasemi tıbbi olarak hayatı tehdit edebilen hızlı tedavi edilmesi
gereken bir durumdur. Özellikle idrar miktarının azaldığı böbrek
hastalarında aşırı potasyumlu gıdaların alımı, kas yıkımı, bazı hormonal
bozukluklar ve bazı ilaçlar en önemli nedenidir. Serum potasyumunun
artması halsizlik, kalpte ritim bozukluğu ve kalp durması gibi bulgulara
neden olur. Özellikle idrar miktarının azaldığı veya idrarı olmayan
diyaliz hastalarında besinlerle alınan potasyum vücuttan
uzaklaştırılamaz. Bu nedenle hastaların fazla potasyum içeren gıdalardan
kaçınmaları gerekir. Ciddi potasyum yükselmeleri ölüme neden
olabileceğinden hemen tedavi edilmelidir. Tanı konulduğunda vücuttan
potasyumu uzaklaştıracak, kalpteki etkisini geriye çevirecek tedaviler
uygulanır ve bazen diyaliz yapmak gerebilir.
Kalsiyum dengesi nasıl sağlanır?
Vücutta kalsiyumun en önemli deposu kemiklerdir. Günlük alınan kalsiyum
miktarı ortalama 800-1000 mg’dır. Diyetle alınan miktar kadar da idrar
yoluyla kalsiyum uzaklaştırılır. Kalsiyumun vücutta önemli görevleri
vardır: hücre zarının korunması, kas kasılması, hormon salgı bezlerini
çalışması, kanın pıhtılaşması ve kemiklerin güçlenmesinde görev
alır.
Kalsiyum dengesinin düzenlenmesi karmaşıktır. Kalsiyum dengesinde görev
yapan organlar bağırsaklar, böbrekler, kemik ve paratiroid
bezidir.
Tiroid (boyunda yer alan bu bezin büyümesine guatr adı verilir) bezinde
yer alan ve paratiroid bezi tarafından salgılanan parathormon kandaki
kalsiyum düzeyinin dengede tutulmasında önemli görevlere sahiptir. Kan
kalsiyum düzeyinin düşmesi parathormon salınımını arttırırken, kalsiyum
düzeyin yükselmesi parathormon salınımını azaltır. Parathormon kalsiyum
düzenleyici etkisini diğer organlar yoluyla yapar. Kanda parathormon
düzeyinin artması kemiklerden kalsiyum salınmasına, bağırsaktan kalsiyum
ve fosfor emiliminin artmasına böbrekten ise kalsiyumun geri emilerek
kana geçmesine ve fosforun idrarla atılımının artmasına neden
olur.
Kalsiyum dengesinde D vitaminin önemli görevleri vardır. Ciltte güneş
ışınları yardımıyla üretilmeye başlanan D vitamini böbreklerde aktif,
yani vücutta çalışabilir haline dönüşür. D vitamini kemiğin
güçlenmesinde görev yapar. D vitamini etkisiyle bağırsaklardan ve
böbreklerden kalsiyum ve fosforun emilimi artar ve kan düzeyleri
yükselir.
Kalsiyum düzeyinin yükselmesi (hiperkalsemi) değişik nedenlerle
oluşabilir. Sık görülen bazı sebepler; paratiroid bezlerin aşırı
çalışması, D vitamini fazlalığı, A vitamini fazlalığı, bazı hormonal
hastalıklar ve bazı kanserlerdir.
Kalsiyum düzeyinin düşmesi ise (hipokalsemi) D vitamin eksikliği,
beslenme bozukluğu, paratiroid bezin az çalışması durumlarında
görülebilir.
Serum kalsiyumunun yaklaşık yarısı vücutta albümin adını verdiğimiz
proteine bağlı olarak taşınır. Bu yüzden serum albümin düzeyi düşük
hastalarda serum kalsiyum düzeyi aslında olduğundan daha düşük gibi
ölçülür.
Fosfor dengesi nasıl düzenlenir?
Diyetle günde 800-1400mg fosfor alınır ve alına bu fosforun %80’i
ince bağırsaktan emilir. Serum düzeyinin başlıca düzenleyicisi; atılım
yeri olan böbreklerdir. Bu nedenle böbrek yetmezliğinde serum fosfor
düzeyi artar (hiperfosfatemi). Bunun dışında D vitamini fazlalığı,
kanser hücrelerinin ilaç tedavisiyle yıkılması, kas hücrelerinin aşırı
yıkılması gibi durumlarda da görülebilir. Serum düzeyinde azalma
(hipofosfatemi) D vitamini eksikliği, parathormonun fazla salgılanması,
beslenme bozukluğu gibi durumlarda görülür.
Asit baz dengesi nasıl sağlanır?
Asit-baz dengesinde böbrekler önemli görev yaparlar. Vücutta asit
oluşumu ve atılımı bir dengede olup, bu denge yaşamsal öneme sahiptir.
Vücutta normalde işleyen yapım ve yıkım olayları sırasında her gün
belirli miktarda asit meydana gelir. Bu oluşan asit böbrekler tarafından
uzaklaştırılır ve dengelenir. Bunun için böbreklerde baz yapısında olan
ve oluşan asidi zararsız hale getiren bikarbonat geri emilerek bu asit
dengelenir ve asit yapıdaki hidrojen iyonları amonyum şeklinde vücuttan
uzaklaştırılır. Asit baz dengesinde akciğerler de görev
yapmaktadır.
Vücuttaki asit oranının artmasına asidoz adı verilir. Asit oranının
azalmasına ise alkaloz adı verilir. Asidoz ve alkaloz değişik durumlarda
gelişebilir. Asidoz kronik böbrek hastalığı, bağırsaklardan asit kaybı,
şeker koması gibi durumlarda görülebilir. Yine akciğerin iyi hava
değişimi yapamadığı durumlarda da asidoz görülebilir.
Artık Ürünlerin Atılımı:
Böbrekler ayrıca protein, kas yıkımı gibi olaylar sonucunda meydana
gelen atıklar ve vücuda dışardan alınan ilaç ve çeşitli maddeler ve
onların yıkılmasıyla meydana gelen ürünlerin de atılımından sorumludur.
Böbrek yetmezliğinde bu atılması gereken maddelerin vücutta birikmesi
zaman içinde pek çok organın çalışmasını etkiler. Böbrek yetmezliğinde
vücutta biriken 100den fazla madde olduğu belirlenmiştir. Bu maddeler
kalp, damarlar ve savunma hücrelerinin çalışması üzerinde olumsuz
etkilere sahiptir. Biriken bu maddelerin hepsi diyalizle
uzaklaştırılamamaktadır. Böbrek yetmezliği
Kan Basıncı Kontrolü:
Kan basıncı, kalpten pompalanan kana damarlardaki direnç sonucu meydana
gelir. Kan basıncının düzenlenmesinde başta böbrek olmak üzere; kalp,
hormonal sistem, damarlar görev alır. Kalbin kasılması sırasında
gelişen basınç sistolik (büyük tansiyon), gevşemesi sırasında ölçülen
basınç diyastolik (küçük tansiyon) olarak adlandırılır. Böbrekler kan
basıncının düştüğü durumlarda (kan veya sıvı kaybı gibi), bunu
algılayarak salgıladıkları bazı hormonların da etkisiyle su ve tuz
tutarak dengeyi yeniden sağlamaya çalışırlar.
Hormon Sistemindeki Etkileri:
Böbrekler kırmızı kan hücrelerinin kemik iliğinde yapımını arttıran
eritropoetin salgılarlar.
Yapımı ciltte güneş ışınları yardımıyla başlanan D vitamini daha sonra
sırasıyla karaciğer ve böbreğe giderek vücutta işlev görebilecek son
haline gelir.
Ayrıca böbrekler kan basıncının kontrolünde görev alan hormon yapısında
renin adı verilen maddeyi de salgılar.
Böbrekler bazı hormonları parçalar ve bazı proteinlerin vücuttan
atılmasını sağlar. Bu nedenle böbreklerin az çalıştığı durumlarda
hormon düzeylerinde ve protein düzeylerinde değişiklik olur.
Böbrek Hastalıklarındaki Belirtiler Nelerdir?
Böbrek hastalıkları değişik şekillerde görülebilir. Genellikle çok
belirgin bir rahatsızlığa neden olmazlar ve tesadüfen veya hastalık
ilerledikten sonra bulgu verirler. Burada sık karşılaşılan şikayetleri
ve bunların ne anlama gelebileceğini gözden geçirmeye çalışacağız:
İdrar yaparken yanma (dizüri): Özellikle idrar yolu iltihaplanmalarında
görülür. İdrar yolu iltihaplanması eğer idrar torbasında ise alt idrar
yolu iltihaplanması, böbreklerde ise üst idrar yolları iltihaplanması
olarak adlandırılır. İdrarda yanma dışında idrar torbasının olduğu
bölgede ağrı ateş, kanlı idrar, böbreklerde ağrıya neden olabilir.
Kadınlarda idrar yolu kısa olduğundan daha sık idrar yolu enfeksiyonu
görülür. Sık idrara çıkma idrar yolu iltihaplanmasının bir bulgusu
olabileceği gibi özellikle ileri yaşlardaki erkeklerde prostat bezinin
büyümesi sonucu da oluşabilir.
Gece idrara çıkma: Günlük idrar miktarı 500-3000ml olup, alınan sıvı
miktarına göre değişir. Yani sıvı alımı arttıkça idrar da artarken,
azaldıkça idrar da azalır. Yatmadan önce sıvı tüketmeyen kişiler gece
idrara kalkmazlar. Gece idrara çıkma önemli bir bulgudur ve idrarın
yeterince yoğunlaştırılamadığının bir göstergesidir. Gece idrara çıkmaya
başlanması böbreklerde bir sorun olduğunun göstergesi olabileceğinden
böyle bir durumun varlığında doktora başvurmak yararlı olacaktır.
İdrar görünümü-rengi: İdrarın görünümü genellikle fazla ipucu vermez.
Fazla sıvı alındığı ve dolayısıyla fazla idrar çıkarıldığında idrar
yoğunluğu azalır ve rengi açıktır. Az sıvı alındığında idrar yoğunluğu
artarak, idrar rengi koyulaşır.
İdrarda kan bulunması durumunda idrar kırmızı renk alır ve böyle bir
durumun varlığında zaman kaybetmeksizin doktora başvurulmalıdır.
İdrardan kan gelmesi taş, idrar yolu iltihabı, yaralanma, tümör, böbrek
kistleri, damarsal hastalıkları ve mikrobik olmayan iltihabi
hastalıkları gibi çok değişik nedenler sonucunda oluşabilir.
Vücutta şişlik: Böbrek hastalarında, böbrekten protein kaybının olduğu
durumlarda veya vücutta fazla su birikimi(idrar miktarının azaldığı
ileri dönemdeki böbrek yetmezliğinde olduğu gibi) durumunda vücutta
şişlik, tıbbi adıyla ödem görülebilir. Ödem başlangıçta özellikle göz
çevresinde belirgindir ve yar çekimine uygun olarak, yatılan tarafta
veya ayakta gezildiğinde bacaklar üzerinde daha belirgin olur. Ancak
ödem sadece böbrek hastalıklarına özgül bir şikayet değildir. Kalp
hastalıklarında, toplar damar yetersizliğinde (varislerde olduğu gibi),
karaciğer hastalıklarında ve diğer başka nedenlerle de
görülebilir.
Böğür ağrısı: Özellikle idrar yollarındaki taş, iltihaplanma gibi
durumlarda daha sık görülür. Ancak çoğu böbrek hastalığı ağrıya neden
olmaz.
Hipertansiyon: Kan basıncının büyük tansiyon için 140mmHg ve küçük
tansiyon için 90mmHg ve üzerinde olmasına hipertansiyon adı verilir.
Hipertansiyon kontrol altına alınmadığı zaman kendisi böbrek hastalığına
yol açabilirken, böbrek yetmezliği olan hastaların önemli bir kısmında
da hipertansiyon görülür.
Bu şikayetlerin süresi ve seyri, yapılacak laboratuar testleri ve
muayene böbrek hastalığının tanısına yardımcı olacaktır. Böbrek
yetemezliği de uzun dönemde genellikle diğer etkileri dolayısıyla
şikayete yol açar: Örneğin kan yapımı azalması sonucu gelişen kansızlığa
bağlı halsizlik, kalp çarpıntısı ve nefes darlığı, vücutta sıvı
fazlalığı sonucu şişlik veya nefes darlığı veya iştahsızlık, kilo kaybı
gibi şikayetler ancak böbreğin çalışmasının ileri derecede bozulduğu
hastalarda görülür.
BÖBREKLERİ DEĞERLENDİRMEDE KULLANILAN TESTLER NELERDİR?
Bu böbrekleri değerlendirmede pek çok test kullanılabilir. Bu testler
hastanın yakınmaları ve muayene bulgularına göre basitinden başlanarak
ilgili hekimce istenir. Böbrekleri değerlendirmek için en sık kullanılan
yöntemler
İdrar tetkiki
Böbreğin süzme işlevlerinin değerlendirilmesi
Böbrek biyopsisi
Radyolojik yöntemler(ultrasound, intravenöz piyelografi, tomografi,
anjiografi, manyetik rezonans, doppler gibi)
Nükleer tıp yöntemleri(sintigrafi)
İDRAR TETKİKİNDEN HANGİ BİLGİLER ELDE EDİLİR?
İdrar dansitesi, benzer hacimdeki idrar ve distile suyun oranı olup,
1001-1030 civarındadır. İdrarda glukoz(şeker), protein gibi maddelerin
bulunması dansiteyi arttırır.
Bu ölçüm böbreğin idrar yapımı sırasında idrarı yoğunlaştırabilme ya da
su miktarını arttırabilme (dilüe) etme özelliğini gösterir. Ancak
dansite değerlendirilirken kişinin vücudundaki su dengesiyle beraber
değerlendirilir. Sıvı kaybı olan bir kişide idrar dansitesi düşük ise bu
böbreğin iyi çalışmadığının göstergesidir.
İdrarın asit yoğunluğu(pH) 4.5-8.0 arasında değişir.
İdrarın mikroskopla incelenmesi ile önemli ipuçları elde
edinilebilir.
İdrarda kırmızı kan hücrelerinin (eritrosit) görülmesine hematüri
adı verilir. Hematüri görülme sıklığı yaşla beraber artar. İdrarda kan
görülmesi idrar yollarındaki taş, enfeksiyon, tümör gibi nedenlere bağlı
olabilir. Bunun dışında bazı böbrek hastalıklarında da idrarda kan
görülebilir.
İdrarda beyaz kan hücreleri(lökosit) görülmesine piüri adı verilir.
İdrar yolu enfeksiyonları ve alerjik iltahabi durumlarda (alerjik
intertisyel nefrit) idrarda beyaz kan hücresi görülebilir.
Bunun dışında özellikle böbrek taşı olan hastalarda taşın içinde
bulunan maddelerin özelliğine göre şekli değişen kristaller
bulunabilir.
Protein; normalde 24 saatlik idrarda protein miktarı 150mg’ın
altındadır. İdrarda protein çıkması çok değişik nedenlere bağlı
olabilir: Glomerül hastalıkları, ayakta durmaya bağlı, ateş, fazla
egzersiz gibi durumlar idrarda protein çıkmasına neden olabilir.
İdrardaki protein miktarını belirlemek için 24 saat idrar
toplanabileceği gibi, tek seferlik idrardaki protein /kreatinin oranına
da bakılabilir. Bu oran normalde 0.2den küçük olmalıdır. Bu oranın
3.5tan fazla olmasına nefrotik sendrom olarak adlandırılır.
İdrar kültürü ise böbrek iltihabına yol açan mikrobun cinsinin
belirlenerek, onu daha fazla etkileyen ilacın verilmesine yardımcı
olur.
BÖBREĞİN SÜZME İŞLEMİNİ NE ORANDA YAPTIĞI NASIL BELİRLENİR?
Protein yıkımı sonucu meydana gelen üre, günlük protein alımından
etkilenir. Ayrıca böbrekten geri emilim oranı oldukça değişkendir.
Vücuttaki su miktarının azalması, fazla miktarda protein alınması,
çeşitli ilaçlar, mide kanması üre düzeyini yükseltirken, karaciğer
hastalıklarında üre düzeyi düşer. Böbreğin süzme işlevini değerlendirmek
için iyi bir gösterge değildir.
Böbrek işlevlerini değerlendirmek için günlük poliklinik muayenelerinde
en sık serum kreatininden yararlanılır. Kreatinin kas yıkımı sonucu
meydana gelir ve üretim miktarı kişinin kas kitlesine bağlıdır.
Kreatinin düzeyi üreye göre daha az değişkenlik gösterir. Kadınlarda ve
kas kitlesinin azaldığı durumlarda kreatinin üretimi daha azdır.
Diyetteki etlerle alınan kreatin %30’a ulaşan oranlarda kreatinin
kaynağı olabilir. Kreatinin üst düzeyi laboratuarda ölçüm yapılan
tekniğe bağlı değişmekle beraber, genellikle kullanılan teknikte
1.2-1.4mg/dldir.
Klirens birim zamanda plazmadan temizlenen madde miktarıdır. Böbreğin
süzme oranı glomerüler filtrasyon değeriyle (GFD) ölçülür. GFD’i
değerlendirmek için pratik olması ve doğru ölçüm yapmayı
sağlayabildiğinden sıklıkla kreatinin klirensinden yararlanılır. Bunun
için 24 saat idrar toplanarak buradaki ve kandaki kreatinin düzeyleri
ölçülür ve oranlanarak böbreklerin süzme işlevi
değerlendirilir.
Bu yöntemde 24 saatlik idrar toplanması gerektiğinden daha basit olarak
serum kreatininden belirli formüllerle de kreatinin klirensini
hesaplamak mümkündür. (bu amaçla ek1 ve2 de hazırlanan tablodan yaşınız
ve cinsiyetinize göre böbreğinizin yaklaşık ne kadar süzme yaptığını
öğrenebilirsiniz)
Normalde glomerüler filtrasyon oranı 30 yaşından sonra azalmaya
başlamakla beraber böbrekleri normal çalışan kişilerde 90ml/dakikanın
üzerindedir. Böbreğin bu işlevini ne kadar yaptığına bakılarak kronik
böbrek hastalarının, hastalığı derecelendirilir. Hastaların izlemi ve
tedavisinde önemli olan bu evrelemede evre arttıkça böbreğin süzme
işlevi azalır:
Böbrek hastalığının sınıflanması:
Evre
Tanımlama
GFR(ml/dakika)
Davranış
Artmış risk
(kronik böbrek hastalığı risk faktörleri)
Hastalık gelişimini engellemek için önlemler alınır
Normal veya artmış GFO ile böbrek hasarı
Birlikte bulunan durumların tanı ve tedavisi, ilerlemeyi yavaşlatmak
için önlemler
Hafif azalmış GFO
İlerleme değerlendirilir
Orta derecede azalmış GFO
Hastalığın sonucunda gelişen durumlar değerlendirilip tedavi
edilir
Oldukça azalmış GFO
Diyaliz tedavisine hazırlık
Böbrek yetmezliği
Diyaliz veya böbrek nakli
Böbreğin süzme işlevi bozuldukça bir takım belirtiler çıkar ve bu oran
10-15 ml/dak’nın altına indiğinde, bu işlevlerin bir kısmını sağlamak
için yerine koyma tedavileri (diyaliz, böbrek nakli) gerekir.
Glomerüler filtrasyon değeri ve böbreklerin toplam iş yapma gücünü
değerlendirmede nükleer tıp yöntemleri(sintigrafi) de
kullanılabilir.
Radyolojik görüntüleme tetkikleri nelerdir ve hangi durumlarda
kullanılırlar?
İntravenöz piyelografi(İVP): günümüzde daha az kullanılıyor olmasına
rağmen hematüri (idrada kan bulunması), nörojen mesane (idrar kesinin
sinirlerindeki bozukluk nedeniyle boşalmasında sorun olması) ve doğumsal
bozuklukların değerlendirilmesinde oldukça yararlıdır. Damardan verilen
ilacın böbreklerden süzülmesiyle idrar yolları ve mesane
görüntülenir.
Ultrasound: Ses dalgalarından yararlanarak yapılan ultrasonografi
böbreklerin büyüklüğü, yapısı, kistik hastalıkları, ve kısmen de mesane
hakkında bilgi edinmemizi sağlar. Ultrason idrar yollarındaki
tıkanıklığı gösterir. Ayrıca böbreğin damar yapısını da değerlendirmek
mümkündür.
Tomografi: Böbrek ve çevresindeki yapıları gösterir. Böbrek taşları,
travma, enfeksiyonlar, kitleler, böbrek kanseri, böbrek üstü bezi,
mesane, prostat tümörlerinin değerlendirilmesine yardımcı olur.
Günümüzde tomografi aletlerin gelişimi ile tomografi- anjiografi ile
damarsal yapı ayrıntılı görülebileceği gibi, anatomik yapı da daha iyi
değerlendirilebilir hale gelmiştir.
Manyetik rezonans görüntüleme: MR normal ve hastalıklı dokuyu ayırması,
anatomik detayları görmeyi sağlaması nedeniyle avantajları olan bir
yöntemdir. Yine bu yöntemle elde edilen anjiografi görüntülerle atar ve
toplar damarlar değerlendirilir. Pıhtı, damar içindeki daralmayı
gösterebilir. Bunun dışında anatomik yapı hakkında bilgi verir.
Böbrek anjiografisi: Günümüzde daha az başvurulan bu yöntemde atar ve
toplar damarlar değerlendirilir. Yine anjiyografi sırasında böbrek
damarlarında darlık saptanırsa buraya müdahale etmek de (balon veya
stent takılması) mümkündür.
BÖBREKTEN PARÇA ALMA(BİYOPSİ) NASIL VE HANGİ DURUMLARDA YAPILIR?
Böbrek biyopsisi: İdrarda protein kaçağı, kan olması, uzun süren akut
böbrek yetmezliği, tüm vücudu etkileyen bazı hastalıklarda böbreğin
etkilenme oranını belirlemede böbrek biyopsisi yapılabilir.
Günümüzde biyopsi ultrasonografi ile böbrek görülerek yapılmaktadır.
Biyopsi iğnesi ile alınan parça patolog tarafından incelenerek böbrek
hastalığının nedeni araştırılır. Biyopsi sonrası hafif ağrı, idrarda kan
görülebilir. Tek böbreği olan kişilerde biyopsi ameliyathane
koşullarında görerek alınır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder